İnsanlar arasında birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını geliştirecek pek çok etken bulunduğu gibi, ayrılık, kırgınlık ve kızgınlığa neden olacak pek çok anlaşmazlık ve çatışma konusu da bulunmaktadır. Kuşak çatışması da bunlardan birisi olup, her zaman yaşanmış olup, bundan sonra da yaşanacak gibi görünüyor. Bu zamana kadar genel olarak yeni nesil önceki nesli beğenmemiş, önceki nesil de yeni nesli kıyasıya eleştirmiştir.
Milattan önce 350 yılında Aristo nesil çatışması ile ilgili olarak: “Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar; yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar” diyerek, bu durumun asırlardır devam eden bir tartışma ve anlaşmazlık konusu olduğuna işaret etmektedir.
Toplumu oluşturan fertler olarak en büyük eksik ve hatalarımızdan bir tanesi olayları sadece kendi penceremizden bakarak değerlendirip karar ve hüküm vermektir. Halbuki empati yapıp, başkalarının penceresinden de bakıp, bütünü görerek karar ve hüküm verebilsek hem daha doğru karar verebileceğiz hem de pek çok konuda tartışma da çatışma da olmayacaktır.
İki öğrencisinin sürekli olarak tartışmasından bıkıp-usanan bir öğretmen bir gün o iki öğrenciyi çağırıp, birisini masanın ön tarafına diğerini de masanın arka tarafına geçirerek masanın üzerine koyduğu iki tarafı farklı renkte olan bir cismin rengini sorar. Öğrencilerden biri beyaz diğeri siyah diyerek yine tartışmaya başlarlar.
Öğretmen tartışmayı durdurup, öğrencilerin yerlerini değiştirir. Her iki öğrenci de masadaki cismin renginin daha önce gördüklerinden farklı olduğunu ve diğer arkadaşının söylediğinin doğru olduğunu fark edince tartışmaktan vazgeçip hata yaptıklarını ve bu zamana kadar da boş yere tartıştıklarını anlarlar.
İşte, toplumdaki kuşak tartışmaları ve diğer tartışmaların pek çoğu, olaylara bu şekilde tek taraftan bakıp, “sadece benim bildiğim ve söylediğim doğrudur” anlayışıyla hareket etmekten kaynaklanmaktadır.
Öncelikle ana-babalar aynı şekilde kendi ana-baba ve diğer büyükleriyle yaşadıkları kuşak çatışmasını unutmayıp, çocuklarını acımasızca eleştirmek yerine onları ve onların şartlarını anlamaya çalışmalı ve evlatlarını içinde bulunduğu çağın ihtiyaçlarına göre değil, geleceğin şartlarına göre yetiştirmeye çalışmalıdır.
Yeni nesil de, kendilerinin de ileride evlatlarıyla aynı kuşak çatışmasını yaşayabileceklerini düşünmeli, büyüklerini cahillikle suçlamayıp, atalarının kendi imkanlarıyla geliştirdikleri mevcut teknolojiyi iyi anlayıp, daha ileri seviyeye götürerek kendilerini ispat etmelidirler. Ya da sadece geçmişle övünmek değil, gelecek neslin övünebileceği şaheserler de bırakmalı, yoksa atalarının mirasını tüketen mirasyedi konumuna düşeceklerini unutmamalıdırlar.
Unutmayalım ki, ana-baba ve büyüklerine hizmet ve hürmet edip, onların hayır dualarını almak, evlatların en önemli sorumluluklarından ve en önemli imtihanlarından olduğu gibi, evlatlarını vatana ve millete hizmet edip, yaratana şükredecek şekilde iki yönlü yetiştirmek de ana-baba ve büyüklerin en önemli sorumluluklarından ve en büyük imtihanlarındandır.
Ayrıca, küçüklerin ana-baba ve büyüklerine karşı sevgi ve saygıyla, ana-baba ve büyüklerin evlatlarına karşı şefkat ve merhametle muamele etmesi halinde toplumun çekirdeği olan ailede mutluluk ve huzur hakim olacaktır. Böyle ailelerden oluşan toplumda da huzur, güven ve mutluluk hakim olacaktır.
Gelin, çatışmayı değil, anlaşmayı hedefleyerek önce ailemizde sonra da toplumumuzda güven ve huzuru tesis etmeye çalışalım. Hangi kuşaktan olursak olalım, bize düşen: Önceki nesli cahillik ve becerisizlikle, yeni nesli saygısızlık ve azgınlıkla suçlayıp, kendi yeteneklerimiz, imkanlarımız ve içinde bulunduğumuz kuşağımızla övünmek değil, yeni nesli geleceğe hazırlamak ve onların övünebileceği şaheserler ortaya koyabilmektir.
Bu anlaşmazlığın ve çatışmanın, nesiller ve toplum arasında saygısızlığa, çarpışmaya ve parçalanmaya değil, hak ve hakikatin ortaya çıkmasına, hukukun ve adaletin tesis edilmesine, huzurlu, güvenli ve aydınlık yarınlara vesile olmasını dilerim.