Genç, idealleri uğrunda fedakârlık yapabilen, gerektiğinde yardan-serden ve diyardan vazgeçebilendir denilmiştir. Atalarımız da: “Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım etmez”, “İnsanları yaşlandıran geride bıraktığı yılların çokluğu değil, ideal yokluğudur,” diyerek idealin-hedefin-amacın önemine dikkat çekmişlerdir.
Bizi kulluk için yaratan, imtihan için dünyaya gönderen yüce Rabbimiz, bize hayat modeli, ders ve test kitabı olarak Kur’an’ı Kerimi göndermiş, rol-model olarak da Peygamber Efendimizi görevlendirmiştir. Bizim, dünyayı imar etmek ve ebedi mutluluk yurdunu kazanmak için çalışmak gibi bir görevimiz bulunmaktadır.
Ruhla beden, dünya ile ahiret, madde ile mana, fizik ile metafizik, bilgisayarla Kur’an, seccade ile makine arasında denge kurmak, ayrıca beden kafesine ruhumuzu hapsedip nefsimizi başına bekçi dikmek değil, ruhumuzu beden gemisine kaptan yapıp, nefsimizi terbiye etmek gibi bir sorumluluğumuz vardır.
İnsanları tanımak için: Kabuğa takılmayıp öze, vitrine takılmayıp mağazaya, zarfa takılmayıp mazrufa (zarfın içindeki mektuba), surete (dış görünüşe) takılmayıp sirete (yaşam ahlakına) ulaşmak gibi bir hassasiyete ihtiyacımız var.
Bizim, 21 yaşında İstanbul’u fethedip, çağ kapatıp çağ açan Fatih Sultan Mehmet gibi, dünya bir kişiye çok, iki kişiye az diyen Yavuz Sultan Selim gibi tarihe damga vurmuş atalarımız var.
Yazdığı “Tıpta kanun” isimli eseri 6 asır Avrupa üniversitelerinde okutulan İbn-i Sina gibi, hala benzeri yapılamayan Süleymaniye ve Selimiye gibi şaheserler ortaya koyan Mimar Sinan gibi, astronomi alanındaki başarılı çalışmaları nedeniyle aydaki bazı bölgelere NASA tarafından isimleri verilen Ali KUŞÇU ve Abbas İbn-i FİRAS gibi ilim adamlarımız var.
“Elif okuduk ötürü, Pazar eyledik götürü, Yaratılmışı severiz, Yaratandan ötürü” diyen ve ÜNESCO tarafından 1991yılı ”Yunus Emre Sevgi Yılı” ilan edilen Yunus Emre gibi,
“Gel, gel ne olursan ol yine gel, İster kâfir, ister Mecusi, İster puta tapan ol yine gel. Bizim dergâhımız ümitsizlik kapısı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel,” diyen ve ÜNESCO tarafından 2007 “Dünya Mevlana Yılı” ilan edilen Mevlana gibi gönül erlerimiz ve erenlerimiz var.
“İki günü eşit olan zarardadır” ,”Düşmanın silahı ile silahlanın”, “Yarın kıyamet kopacak olsa elindeki fidanı dik”, ”Her canlıya yapılan iyilik sadakadır,” diyen ve âlemlere rahmet, insanlığa rol-model olarak görevlendirilen bir peygamberimiz var.
Genç Kardeşim: Güneş gibi, ay gibi, kutup yıldızı gibi, diğer yıldızlar gibi satırlara ve sayfalara sığmayan büyüklerimiz, önderlerimiz ve kılavuzlarımız varken sen, senin inancına-kültürüne-tarihine ve sana düşman olanlara “celladına âşık aptal bir köle” gibi vurgun-tutkun ve sevdalı olamazsın, olmamalısın da.
Sen, sokaklarda salma gezen serseri mayın gibi, yelin önündeki dalından düşmüş kuru yaprak gibi, selin önündeki kökünden sökülmüş bir kütük gibi, yağmurdan nasibini alamamış kuru bir toprak gibi olamazsın, olmamalısın da.
Sen, Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, İran, Suudi Arabistan ve Anadolu topraklarının da bir kısmını (Adana- G. Antep-Diyarbakır ve Van gibi) içine alan ve buraların Allah tarafından kendilerine vaat edildiğine (arz-ı mev’ud) inanıp, bu inançla kan döken, can yakan, şehirleri harap ve viran eden cani ve katil İsrail’in bu sınır tanımaz ve had bilmez tavrı karşısında amaçsız-gayesiz, hissiz-sessiz ve tarafsız kalamazsın, kalmamalısın da.
Albert Einstein’in: “Dinsiz ilim kördür, ilimsiz din topaldır,” dediği gibi sen, aklını müspet ilimlerle, kalbini manevi ilimlerle aydınlatmalı, bir kanadın din, diğer kanadın ilim olup, Allah aşkıyla semalara kanat çırpan bir kartal gibi olmalısın.
Genç kardeşim unutma ki sen: Hak ve hakikatin mesajlarını insanlığa taşımış bir neslin ahfadısın (torunusun). Nefsine kul-köle değil nesline hadim (hizmet eden) bir milletin evladısın ve seni milletin, memleketin ve insanlık bekliyor.